Görmediğimiz, dinlemediğimiz, anlamadığımız gençler… bir gün bizi de unutabilirler. Çözün artık şu askerlik bedelini 1000 Euro meselesini! Avrupa’da yaşayan yüz binlerce gencimiz yıllardır bu çağrıyı yapıyor. Bu sadece bir ücret talebi değil, vatanla gönül bağı kurmanın, çifte vatandaşlıkla aidiyetin güçlendirilmesinin bir yolu.
Ama hâlâ kulağını tıkayanlar, gençleri yargılayanlar, bu çağrıyı hafife alanlar var. Almanya vatandaşı olan gençlerimizin askerlik yapma mecburiyeti yok. Bu zaten yasal olarak mümkün değil. Ne var ki bazı çevreler, bu gerçeği yok sayarak gençlerimizi suçlamaya, yargılamaya kalkıyor.
Sanki bu gençler keyfi bir tercihte bulunmuş, sanki vatan sevgisinden vazgeçmişler gibi konuşuluyor. Oysa yapılması gereken bu gençleri dışlamak değil, onlara sahip çıkmaktır. Devletimiz burada stratejik bir hamle yapabilir: Çifte vatandaşlık yolunu kolaylaştırarak, bu gençlerin eline yalnızca bir kimlik değil; bir bağ, bir aidiyet duygusu da verebilir. Çünkü bu mesele sadece bir kimlik değil, gönülden gelen bir sahiplenme meselesidir.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, bedelli askerlikten elde edilecek gelir doğrudan savunma sanayimize katkı sağlayacaktır. Yani hem gençlerimizin gönlünü kazanacak, hem de ülkemizin savunmasına katkı sunmuş olacağız. Bu hem manevi hem de maddi açıdan önemli bir kazanımdır. Artık gençlerimizi anlamak, onlara sahip çıkmak ve bağ kurmak zorundayız. Almanya’da doğup büyüyen gençler, iki kimlik arasında sıkışıp kalmış durumda.
Ne Almanya’da tam anlamıyla kabul görüyorlar, ne de Türkiye’de kendilerini tamamen ait hissedebiliyorlar. Ve bu gençler gözlerimizin önünde sessizce bizden uzaklaşıyor… Çünkü biz onları anlamaya çalışmak yerine yargılıyoruz. Dinlemek yerine sorguluyor, aidiyet duygularını beslemek yerine kırgınlıkları büyütüyoruz.
Oysa vatan sevgisi yalnızca bedel ödeyerek değil; gönüllerde kök salarak yeşerir. Eğer bugün o gönüllere ulaşamıyorsak, mesele gençlerde değil; onlara el uzatamayan bizdedir. Seçim dönemlerinde bedelli askerliği 1000 Euro’ya indirenlere o günlerde ses etmeyenler, şimdi “7000 Euro ödeyenler ne olacak?”
diyerek ortaya çıkıyor. Geçmişte seçim kazanmak için yapılan bu indirimler karşısında susanların, bugün ahlaki üstünlük yarışına girmeleri samimiyet testi gibidir. Bu gençlerin gönlü, seçimden seçime hatırlanacak kadar değersiz değildir. Onlar kuru söylemlerle değil, samimi ve kararlı adımlarla kazanılır. Tam da bu noktada, Avrupa’daki gençlerimizin meselelerini Meclis’te defalarca dile getiren Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Mustafa Kaya’ya yürekten teşekkür etmek gerekir.
Sayın Kaya, konuyu sadece gündeme getirmekle kalmıyor; aynı zamanda inatla, istikrarla ve sorumluluk duygusuyla takipçisi olmuştur. Daha geçen hafta yine Meclis kürsüsünden seslenerek “Bu işi artık çözün!” çağrısını tekrarlamıştır. Böylesi bir kararlılık, samimiyet ve vizyon takdire şayandır. Kendisini tebrik ediyor, bu çabaların kalıcı bir çözüme dönüşmesini temenni ediyoruz. Unutmayalım, gençliği kazanmak demek geleceği kazanmak demektir.
Eğer bu gençleri kaybedersek, belki de bir daha geri dönmeyecekler. Bu yüzden bugün elimizi uzatmalı, gönüllere dokunmalıyız. Aidiyet, sadece kimlikle değil; ilgiyle, anlayışla ve sevgiyle inşa edilir. Ve şimdi kendimize sormamız gereken tek bir soru kaldı: Bu gençleri kaybetmeye gerçekten değer mi?
Yorum Yazın