Öncelikle 'Egeden Avrupa'ya' haber sitesinin değerli okurlarına en kalbi duygularımla merhaba demek istiyorum.
Bir gurbetçi yazar olarak; bu sütunlardan sizlere sesleneceğim.
Almanya'yı değil ama; Türkiye'ye olan özlemimi yazacağım...
Kültürümüzü; mutfağımızı, köyümüzü, pınarlarımız kısacası bize ait olan ne varsa onları yazmaya çalışacağım...
Uzun yıllar gurbette yaşayan biri olarak; ülkeme olan özlemimi dile getireceğim...
Belki artık şartlar bizi 'Oralı' yaptı ama; ruhumuzun hep ülkemizden yana özlem duyduğunu yazacağım...
Velhasılı kelam bizi biz yapan değerleri unutmadığımı yazacağım...
Öyle böyle değil; hele de kolay hiç değil...
Koca bir ömrü gurbet ellerde, vatan hasreti çekerek geçirdik...
Bilenler bilir; vatanımıza izine gideceğimiz günler yaklaştığı zaman, ne kadar da heyecanlanır ve ne kadar da mutlu olurduk...
1970’li yıllarda Türkler’in uzun araç konvoyu oluşturarak, akın akın vatan için yollara düştüğü günler geldi bir an için gözümün önüne...
Türkiye’deki akraba eş ve dostlar için alınan hediyeler, arabanın üstüne itina ile monte edilen bagajlarda taşınırdı...
Hem de tıka basa doldurulmuş arabaların içinde tıkış tıkış yolculuk ederdik...
İzine giderken de Türkler, genellikle o dönemin meşhur arabaları Ford Taunus, Opel Record, Ford Granada ve minübüs olarak da Ford Transit’i tercih ederlerdi genellikle...
Yollar hep bu marka arabalarla dolardı izin sezonu...
Aylar öncesinden başlardı bu sevimli heyacanlılık hali...
İzine gidilecek gün yaklaştıkça, heyecanın dozu da giderek artardı...
Hele o dönemlerde meşhur mağazaların ‘Yaz Sonu İndirimli Satışları’ başladığı an, herkes kafasına göre ihtiyacını duyduğu ürünü alırdı... Ama ne alma; bir nevi o mağazalarda meydan savaşı yaşanırdı... İndirimli ürünler kapanın elinde kalırdı...
Nihayet o büyük gün geldiği zaman; her birimiz büyük bir huşu içinde arabayı hazırlar, yüklerimizi yerleştirir; evraklarımızı kontrol eder ve yola çıkardık... Hedef Kapıkule’dir artık... O günün güzergahı olan Avusturya, Yugoslavya, Bulgaristan’ı da geçtikten sonra, ver elini Türkiye’m... Tabii yolculuk bazen pek de istenildiği gibi geçmez...
Yollarda çekilen sıkıntılar, Bulgaristan’daki kötü muameler, saatlerce arabanın içinde beklemeler...
Bilhassa Bulgar polisinin biz gurbetçilere reva gördüğü muameleleri unutmak mümkün mü?
Ama yine de; güzel kaşar peynirleri vardı Bulgarların... İsmi de Kaşkavaldı... Koca bir teker halinde satılırdı... Lezzeti mükemmeldi...
Saatlerce araba sürmekten yorulan babalarımız bir park yerinde bir kaç saat uyuduktan sonra yine yola revan olurduk...
Sıkıntılı bir süreçtir aslında Almanya - Türkiye yolculuğu...
Ama işte tüm sıkıntılar bitmek için vardır derler ya...
Ne zaman ki uzaktan Kapıkule yazısı belirir; her birimiz sevinç içinde birbirimize sarılırdık. Bütün çektiğimiz sıkıntıları anında unuturduk...
Avrupa’nın en büyük gümrük kapısı olan Kapıkule’ye yaklaşıp askerimizin nöbet tuttuğu o meşhur kulede sallanan şanlı bayrağımızı görünce ağlamayan kaç kişi vardır acaba...
Vatandan uzak olmayanlar; bu hasretin ne olduğunu pek anlayamazlar...
Bunu anlamak için illa ‘Gurbetçi’ olmanız gerekmektedir...
Evet...
Yine bir izin sezonu geldi çattı...
Aziz vatana gidip, yakınları ile hasret giderecek, kucaklaşacak olan tüm kardeşlerimize şimdiden hayırlı yolculuklar diliyorum...
Sağ gidip, sağ gelmelerini temenni ediyorum...
Ülkemizin tüm güzelliklerinden lütfen istifade edin...
Doya doya o bir benzeri olmayan cennet ülkemizde bulunmanın keyfini yaşayın...
Cok guzel ozetlemissiniz efendim dilinize saglik
Gunay
27-03-2021 14:11